Kayıp Bayram Ruhunun İzinde:
Malatya’dan Bir Özlem Çağrısı
Ah, Malatya’nın o sabah serinliğinde uyanan eski bayramları… Gözlerimi kapattığımda hâlâ burnumda tüter analarımızın o sabahın alaca karanlığında, gün ışımadan yaktıkları ocakların mis gibi kokusu. Kavurmaların cızırtısı, taze kıymanın baharatla dansı, sarmaların nazlı nazlı sarılışı… Evler, bir bayram coşkusunun hazinesiydi. Annelerimiz, yorgunluk nedir bilmez, ellerinden gelen tüm lezzeti, tüm muhabbeti, tüm sevgiyi hazırlar, özenle sofralara serer, gönüllerimize sunarlardı. Bizler için, hepimiz için.
Sonra sokaklara dökülürdük. Malatya’nın sokakları! Cıvıl cıvıl çocuk kahkahaları, yeni bayramlıkların şıklığı, büyüklerin tokalaşmalarıyla süslenirdi. Ve o rüzgâr… Beydağı’nın bağrından süzülüp gelen, serin, temiz, bir bayram neşesi taşıyan rüzgâr. Malatya’nın havasını ciğerlerimize doldururken, bir de meydandan yayılan kokular karışırdı ona. Taze pidelerin, sıcak etlerin, şerbetlerin mis kokusu… Bu kokular sadece midelerimizi değil, ruhumuzu da sarar, bayramın birliğinde, sevincinde doyururdu bizi. O hava, o koku, o neşe, bayramın ta kendisiydi.
**Peki Ya Şimdi?** Ah, şimdi… Bayramlar ne o eski tadı bıraktı, ne de o kutsal ruhu. "Bayram" olmaktan çıktı sanki. Kurban, İslam'ın o muazzam paylaşım ve dayanışma sembolü, neredeyse bir hesap işine dönüştü. "Kesen dağıtmanın ötesinde" bir telaş; "hemen kimse görmeden dolaba koymanın" kaygısı… Paylaşmanın, komşuya, yoksula, yetime ulaştırmanın o saf sevinci yerini, bencilliğin gölgesine bıraktı. Ve ne acı ki, bu daralmış gönüllerin arasında düşmanlıklar büyüyor, ötekileştirmeler çoğalıyor. Hal böyle olunca, bayram da kardeşlik köprülerini aşındırıyor, dostluk sofralarını küstürüyor. Kardeşliğin, dostluğun merkezinden uzaklaşıyoruz.
**Böyle Mi Olmalıydı?** Elbette hayır! Bayramlar, tam da biz Malatyalıların eskiden yaptığı gibi, coşkunun, sevincin, birlikteliğin zirvesi olmalı. Yüreğimizin genişliğinde yaşanmalı. Büyüklerin ellerinin öpüldüğü, duaların alındığı, alınların saygıyla değdiği o sıcak dokunuşlar geri gelmeli. Küçüklerin gözlerinin içi gülmeli, sevinçten parlamalı. Bir harçlık, bir avuç şeker, belki basit bir hediye bile onların dünyasını aydınlatmalı, bayramın onlar için de unutulmaz bir neşe kaynağı olduğunu hissettirmeli. İşte o zaman, sokaklar yine cıvıl cıvıl olur, evler yine muhabbetle dolar, Beydağı’nın rüzgârı yine içimize huzur ve bayram coşkusu taşırdı.
**Gelin Bu Bayram…** Gelin, Malatya’nın o güzelim ruhunu hatırlayalım. Dolaba koymanın değil, açık elleri uzatmanın; ötekileştirmenin değil, kucak açmanın; hesabın değil, hasbiliğin zamanıdır bayram. Analarımızın o emeğini, o sevgisini, sokaklarımızın o neşesini, o mis kokusunu yeniden yüreğimizde hissedelim. Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, komşuya merhameti yeniden bayramın taşıyıcısı kılalım. Malatya’nın kaybolan bayram ruhunu, hep birlikte, sevgi ve paylaşmayla geri çağıralım. Çünkü bayram, ancak o zaman gerçekten **bayram** olur.
Bayramınız kutlu olsun
SERAP KARLIDAĞ
GAZETECİ YAZAR









